ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > Toplumsal cinnet ve şiddet olaylarının araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz grup önerisinin lehinde konuşması
02.05.2010
Toplumsal cinnet ve şiddet olaylarının araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz grup önerisinin lehinde konuşması

YILMAZ TANKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda endişe verici boyut kazanan ve toplum yapımızı ciddi şekilde tehdit eder hâle gelen toplumsal cinnet ve şiddet olaylarının araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün ne yazık ki ülke ve toplum olarak her manada çok tehlikeli badirelerden, çok ciddi bir dar geçitten geçmekteyiz. Bugün Türkiye sadece ekonomik, güvenlik, bölücülük, üretim, istihdam ve diğer temel konularda değil, toplum yapımızın ve gelecek nesillerimizin korunmasına ve devamına ilişkin hoşgörü, sabır, sempati, empati, millî ve manevi dokumuz ile temel toplumsal bağlarımız konularında da hızla kan kaybetmeye devam etmektedir ve maalesef, daha önce de buradan sık sık ifade ettiğimiz gibi, bölücü emellerin artık gizlenmediği, açıktan açığa kalkışma hareketlerini andıran olayların yaşandığı, ihanet provalarının yapıldığı, millî bayramlarımızda bile bölücü ihanet çetelerinin sözde marşlarının çalındığı, çok tarihî ve her bakımdan ibret verici bir musibet dönemini hep birlikte yaşamaktayız. Bugün bir yandan bölücü hainler polislerimizi, Mehmetçiklerimizi, güvenlik güçlerimizi ve masum vatandaşlarımızı katlederken, öbür yandan, ne acıdır ki, bu alana gizliden ya da açıktan daha fazla özgürlük verilmesi çabaları, bugünlerde görüşmekte olduğumuz yeni Anayasa değişikliği maskesi altında olanca hızıyla ve büyük bir gaflet anlayışıyla devam ettirilmektedir.

Buradan bir kez daha, vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için fedakârca görev yapan, dün ve önceki günlerde bölücü hainlerce alçakça şehit edilen subaylarımıza, askerlerimize ve diğer polis ve masum vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün AKP yönetimindeki Türkiye'de gerçekten de insanlarımız maalesef mutlu ve huzurlu değildir. Vatandaşlarımızın büyük bir kesimi yokluk ve açlıkla boğuşmakta ve geleceğinden endişe duymaktadır. Toplumumuzun hemen her kesimi çaresiz, huzursuz, umutsuz bir şekilde, baş başa bırakıldığı sıkıntılarla boğuşmaktadır. Bütün bu vahim gelişmeler neticesinde, bugün âdeta her taraftan kuşatılmış bir vaziyette insanlarımız umutsuz, hırpalanmış ve çaresiz bir şekilde kendi hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadır. Özellikle son yıllarda Türkiye'de toplum yapısını tehdit eden, istikbal adına derin kaygılar uyandıran bazı gelişmeleri de bugün ne yazık ki, hep birlikte ibretle izlemekteyiz. "Türkiye nereye gidiyor?" sorusunu sormamıza neden olabilecek kadar vahim gelişmeler günlük hayatımıza bir kâbus gibi çökmekte, toplum hayatımızı âdeta kemirmektedir. Hemen her gün bir ilimizde, ilçemizde, hatta köyümüzde cinayet, intihar, gasp, boşanma, aile içi şiddet, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz, talan, vurgun, hortumlama gibi hadiseler vahim boyutlar kazanarak yükselmektedir. Türk milletinin pek de alışık olmadığı bu tip çeşitli hadiseler, yine her gün basına yansımakta ve artık bütün bunlar sıradan bir hâle gelmiş bulunmaktadır. Çoğu ferdî bazda, bazen grup kimliği adı altında meydana gelen bu tür olayların sayıca ve zaman bakımından giderek yoğunluk kazanmış olması ise hadiseye çok ciddi bir sosyal boyut kazandırmış gözükmektedir.

Hatırlayınız, geçtiğimiz yıl Mardin'de bir düğün evinin basılarak 7'si çocuk 44 insanımızın katledilip onlarcasının yaralanması hadisesi uzun yıllar belleklerden silinecek gibi değildir. Adana'da eski bir astsubayın kendi ailesinden 8 kişiyi katletmesi, yine bir annenin 2 çocuğuyla birlikte evinde katledilmesi; Adana'nın Karataş ilçesinde, 1'i polis memuru olmak üzere, 8 kişiyi silahla vurup 4'ünü öldüren, 5'ini de yaralayan vatandaşın saçtığı dehşet hâlen canlılığını korumaktadır. Siirt'te ikiz çocuklarını zehirleyen, eşini boğan ve sonra intihar eden vatandaşın cinneti, Ankara'da bir polis memurunun eşini, çocuğunu, eşinin anne ve babasını öldürüp intihar etmesi hâlen hafızalardadır. İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde 4 çocuğuyla birlikte toplam 5 kişiyi öldüren babanın cinneti de unutulmuş değildir. Yine, İstanbul Pendik'te cinnet geçiren bir kişinin 4 çocuğunu ve kardeşini katlettikten sonra intiharı da henüz unutulmamıştır. İzmir'de mart ayında bir annenin kız çocuğunu su dolu kovada boğarak intihara girişmesi, Aydın'da geçtiğimiz mart ayında eski eşini, kayınpederini ve kayınvalidesini sokak ortasında öldüren adamın cinneti, Çanakkale'de bir emekli yarbayın eşini ve 2 çocuğunu öldürüp intihar etmesi, İzmir'de bir kahvecinin ailesinden 3 kişiyi öldürmesi toplum belleğinde iz bırakan travmalardan sadece birkaç tanesidir.

Bugün ne yazık ki gençliğimiz büyük bir ahlak buhranı içerisinde nereye gittiğini bilemez bir vaziyette dolaşmakta ve amaçsız, ülküsüz bir şekilde toplumumuzun geleceğini âdeta tehdit eder bir vaziyette hayatını devam ettirmektedir. 1921 yılında şu anda kutlu çatısı altında bulunduğumuz bu gazi Meclis bile tehlikeye düştüğünde Kayseri Lisesinden 62 öğrenci Kurtuluş Savaşı'na giderek hepsi şehit olurken, seksen dokuz yıl sonra aynı topraklarda yaşayan gençlik nereye gidiyor diye hep birlikte düşünmemiz icap etmektedir. Peki, Türkiye bu hâle son iki yılda mı gelmiştir? Elbette ki hayır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, iktidar partisinin İstanbul için hazırladığı bir araştırma, AKP'nin daha ilk hükûmet olduğu yıllarla birlikte suç sayısının nasıl patlama yaptığını göstermektedir. Bu aynı zamanda da çarpıcı bir itiraf raporudur. AKP tarafından hazırlanan Türkiye nüfusunun yedide 1'inin yaşadığı İstanbul'a ilişkin asayiş raporundaki rakamlar suç sayısının patlama yaptığını göstermeye yetmektedir. 2003 ve 2004 yıllarını kıyaslayan bu raporda İstanbul'daki kapkaç olayları bir önceki yıla oranla yüzde 60 fazlalaşmıştır. Bunun yanı sıra öldürmeye teşebbüs yüzde 100, kadın ticareti yüzde 98, rüşvet yüzde 90, mala ziyan verme yüzde 351, zimmet yüzde 400, aile fertlerine kötü muamele yüzde 300 ve müstehcenlik gibi diğer şeyler yüzde 363 oranında yükselmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan asayiş raporuna göre 2007 yılında bir önceki yıla göre mala karşı suçlarda yüzde 50 ile yüzde 170, şahsa karşı suçlarda ise yüzde 26 ile yüzde 160 oranında artışlar olmuştur.

Değerli arkadaşlar, rakamlar gerçekten ürkütücü bir boyut kazanmış olup artık Emniyet Genel Müdürlüğünün istatistiki verileri açıklamaktan vazgeçmiş olması ise var olan meselenin boyutunu gizlemeye kâfi gelmemektedir. Yaşanan hadiselerin çoğunluğunun büyük şehirlerde olması, bu kentlerin kozmopolit yapısına, ekonomik sıkıntılara, çalışma hayatının zorluğuna ve diğer nedenlere bağlanabilir ancak aile bağlarının, akrabalık bağlarının daha güçlü olduğu, bireysel ilişkilerinin daha sıcak olduğu en küçük yerleşim birimlerinde bile, Pervari örneğinde olduğu gibi vahşeti andıran olaylar yükselmektedir ki bu da bize sorunun lokal değil, genel, ulusal bir mesele hâline geldiğini çok açık bir şekilde anlatmaktadır. İşte bu sebepledir ki, bu yüce Meclisin değerli her üyesini ama elbette başta Hükûmeti ve iktidar partisinin milletvekillerini önemli ve tarihî bir görev beklemektedir. Bu meselenin her boyutuyla araştırılması, sebep-sonuç ilişkisinin analiz edilmesi ve ona göre gereken önlemlerin alınması bir mecburiyet olarak hepimizin önünde durmaktadır. Ama önce ülkeyi yönetenlerin kendisine bir çekidüzen vermesi icap etmektedir. Ülkeyi yönetenler, öncelikle, topluma sözleri ve fiilleriyle örnek olmalıdırlar. Bir ülkede dershane parasını ödeyemediği için cezaevine atılan bir anne varken, aynı annenin oğlu intihar ederken, ülkeyi yönetenler oğluna 3 milyon dolarlık geminin nasıl alındığını izah etmelidir ve etmek zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; acaba ekonomik kriz teğet geçerken kaç kişi ölmüştür, kaç kişinin hayatı altüst olmuş, borçları yüzünden kaç insanımızın psikolojisi bozulmuş ve bunalıma girmiştir? Ülkemizde şu anda 13 milyon insanımız icra takibindedir ve borçsuz aile hemen hemen yok gibidir. Ev kirasını ödeyemeyen, dershane taksitine yetişemeyen, kredi borcunu bitiremeyen, harç parasını bulamayan milyonlarca insan çaresizlik içinde ne yapacağını bilememektedir. Bir yılda 100 binden fazla insan boşanmış, 20 binden fazla insan intihara teşebbüs etmiştir. Bugün, her 4 gencimizden 1'inin işsiz olduğu ülkemizde, bırakın vasıfsız iş gücünü, en iyi üniversitelerden mezun olan gençlerimiz bile işsiz gezmektedir. "Her okuyana iş mi bulacağız?" diyen Sayın Başbakan ise hâlen "Kriz bizi teğet geçti" diyebilmektedir. Gelir dağılımı altüst olmuş ve orta kesim artık neredeyse yok olmuştur. Yoksulluk oranı kırsal kesimlerde yüzde 30'ları aşmış, gerçek işsizlerin sayısı 6 milyonu aşmıştır. Ülkemizde yeni doğan her bebeğimiz 7 bin dolar civarında borçla doğmakta, ancak kriz bizi, değerli arkadaşlar, teğet geçmektedir! Bütün bu gerçeklere rağmen, AKP Hükûmeti hâlen kendi ekonomi politikasını başarılı bulabilmektedir. Yetkililere her yerde bunu söylemektedirler. Ama bir yalanı bağırıp, kavga ederek yüksek sesle söylemek o yalanı doğru yapmamaktadır. Başbakan Erdoğan'ın siyah güneş gözlüklerinin arkasından baktığı istikamette yeni ortaya çıkan milyarderler olmalı ki cinnet getiren, kendini öldüren, intihara teşebbüs eden, hatta kendisine bizzat intihar mektubu yazan insanları görmemektedir. Derdini söylemek isteyenleri, durmadan, bilindik üslubuyla azarlamaktadır. Sayın Başbakanın bilmediği çok şey var ama hiç fikrinin olmadığına emin olduğumuz iki terim vardır. Bunlardan birisi millet, diğeri ise teğettir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

,